Devasa savaşçı Halid bin Velid

Posted by aliselami 13 Aralık 2012 Perşembe 0 yorum

Hicri yedinci yılında Müslüman olan Halid bin Velid, Mute savaşındaki destansı mücadelesinden ötürü, Hz. Peygamber (sav) tarafından; 'Allah'ın kılıcı' diye övülmüştür.
Hudeybiye anlaşmasından sonra Hz. Peygamber, umre için Mekke'ye gidince Halid'in daha önce Müslüman olan kardeşi Velid'e Halid'i sordu. Hz. Peygamber Halid gibi bir insanın müşriklerin içinde kalmasının şaşılacak bir durum olduğunu belirtti. Velid kardeşi Halid'e Peygamber (sav)'ın bu iltifatını bildiren bir mektup gönderdi. Bunun üzerine Hz. Halid Müslüman olmak için Mekke'den yola çıkınca, yolda Amr bin As ile karşılaştı ve birlikte Mekke'den Medine'ye gelip Müslüman oldular. [Ahmed bin Hanbel]Hz. Halid (ra)'nın doğum tarihi kesin olarak bilinmiyor. Mekke'nin şerefli ve itibarlı ailelerinden biri olan Mahzumoğulları'na mensuptu. Ordu komutanlığı Hz. Halid'in ailesinin bir imtiyazıydı. Uhud savaşında ve Hudeybiye sulhu esnasında Halid bin Velid, Kureyş ordusunun komutanlarından birisiydi.

Cihad meydanlarında fetihlerle geçen bir ömür

Hz. Halid hicrî sekizinci yılda yapılan Mute savaşına bir nefer olarak katıldı. Ordu komutanlarının sırayla şehit olması üzerine Ashab istişare ederek komutayı Hz. Halid'e vermiş. Hz. Peygamber Medine'de olup bitenleri haber verip komutanların şehit düşmesini anlattıktan sonra komutayı Allah'ın kılıçlarından birinin aldığını söylemiştir.
Bu olaydan sonra Hz. Halid Allah'ın Kılıcı diye anıldı. Halid (ra) komutasına aldığı orduyu kalabalık düşman karşısında bozguna uğratmadan Medine'ye getirmeyi başardı [İbn Hacer]
Hz. Halid, Mekke fethinde süvarilerin komutanı idi. Ordunun sağ kanadını kontrol ediyordu. Mekke fethinde Müslümanlara karşı çıkan küçük gruplarla Hz. Halid çarpışmıştı. Huneyn savaşında Halid büyük cesaret ve yararlılık göstermiş, hatta bu savaşta yaralanınca Hz. Peygamber ziyaretine gelip, dua etmiştir. Sonrasında Halid şifa bulmuştur.

Uzza putu ayaklar altında

Mekke fethinden sonra Hz. Peygamber Nahle'deki Uzza putunu kırmaya Halid bin Velid'i gönderdi. Halid, Uzza putunu kırıp geri döndü.
Taif kuşatmasına katıldı. Hz. Peygamber (sav) Dümetu'l-Cendel'in Hıristiyan emiri Ukeydir'in üzerine Halid'i gönderdi. Hz. Halid Ukeydir'i yaban sığırı avlarken yakaladı ve esir aldı; teslim olmayan kardeşini öldürdü. Diğer kardeşi ve Ukeydir'i esir alarak ganimetlerle birlikte Hz. Peygamber'e getirdi.

Yalancı peygamberlere karşı Halid görevlendiriliyor

Hicrî onuncu yılda Necran'a Harisoğullarını İslâm'a davet etmek için gönderildi. Onları üç gün müddetle İslâm'a davet etti. Sonunda Necrânlılar Müslüman oldular. Hz. Ebu Bekir Halife olunca Hz. Halid'i komutan olarak yalancı Peygamberlerin üzerine gönderdi. Yalancı Peygamber Tulayh bin Huvaylid'i Buzaha'da mağlup etti sonra Temimoğulları üzerine yöneldi ve Mâlik bin Nuveyra'nın komutasındakilerle karşılaştı. Malik'i silah bırakmasına rağmen esir etti ve öldürdü. [Hz. Ömer, Halid'i bu olayda hatalı davrandığı gerekçesiyle kınamıştır.]
Daha sonra Müseylemetu'l-Kezzâb'a karşı sefere çıktı ve onu Yemâme sınırında Akraba denilen yerde mağlup etti ve öldürttü.
Yalancı Peygamberlerle olan mücadelesinden sonra zekât vermeyen kabileler üzerine gönderildi. Onları da sindirdi. Daha sonra Hicrî on iki yılında Irak'a İranlılara karşı gönderildi. İki ay zarfında İran Sâsânî, ordularını bozguna uğratarak Hire'yi zapt etti ve Fırat çevresini hâkimiyet altına aldı.
Suriye sınırında Bizanslıların ordu hazırladıkları haberi gelince hilâfet merkezinden Hz. Halid'e Irak bölgesinin komutanlığını Müsenna'ya bırakarak Şam'a gitmesi emri verildi. Hicrî on üçüncü yılda Bizanslıları Acnadeyn'de mağlup ederek Şam'a doğru püskürttü. Hz. Halid şehri muhasara etti ve hicrî on dördüncü yılın recep ayında Şam (Dımaşk) şehrini zapt etti. Daha sonra Humus'u fethetti. Yermük savaşında Bizanslıları bozguna uğrattı.
Kudüs'ü kuşattı ve teslim aldı. Bütün Suriye mıntıkası Müslümanların eline geçti.

Büyük komutan Halid bin Velid, görevden alınıyor

Hicretin 17. yılında Hz. Ömer, Halid bin Velid'i komutanlıktan indirdi. Hz. Halid'in komutanlıktan almasının sebepleri ve azledildiği yıl tarihçiler arasında ihtilaflıdır. Genel kanaate göre, Hz. Ömer, hilâfet merkezine döndükten sonra Halid'i azletti. Ama bu rivayet gerçeği yansıtmamaktadır. Hz. Ömer, hilafetinin beşinci senesi, yani hicretin 17. senesinde Hz. Halid'i görevden almıştır.
Komutanlıktan alınışı ile ilgili olarak birçok sebepler ileri sürülmektedir. Bu sebepleri şöyle sıralayabiliriz: Hz. Halid, birçok insana kumanda ediyordu. Ancak sert mizaçlı olup sert muamele ediyordu. Kimsenin sözünü dinlemiyor, kendi fikrinden başkasına kıymet vermiyordu. Hatta birçok işlerde hilâfet merkezinin görüşlerine de müracaat etmiyordu.

"O, Allah'ın kılıcıdır, bu kılıcı kınına sokmak doğru değildir"

Irak topraklarını İslâm topraklarına dönüştürdükten sonra Halife Hz. Ebu Bekir (ra)'nın emrinin hilâfına hacca gitmiş ve bu duruma Hz. Ebu Bekir çok üzülmüştü. Kendi başına buyruk bir tavrın içinde hareket ediyordu. Bundan dolayı Hz. Ömer (ra) zaman zaman Hz. Ebu Bekir Efendimize Hz. Halid'i komutanlıktan azletmesini istemişti. Hz. Ebu Bekir (ra) daima şöyle cevaplandırmıştı: "O, Allah'ın kılıcıdır, bu kılıcı kınına sokmak doğru değildir"
Hz. Ömer'in hilâfeti döneminde de Hz. Halid'in tutumunda bir değişiklik olmadı. Yine bildiği gibi devam etmekteydi. Ancak Hz. Ömer (ra) Onu hemen azletmedi. Birçok defalar kendisini uyardı ve bu konuda mektuplar gönderdi. Hz. Ömer, Hz. Ebu Bekir (ra) zamanındaki meseleleri de ona hatırlattı.
Komutanlıktan alınışının ikinci sebebi ise, Müslümanların genelinde şöyle bir fikir oluştu, fetihlerin gerçekleştirilmesi Hz. Halid'in kabiliyet ve kahramanlığından kaynaklanmaktadır. Fetihlerin yegâne sebebinin Hz. Halid olarak gösterilmesi elbette bir yanlışlıktı. Savaşların zaferlerle neticelenmesinde onun dehasını da göz ardı etmek mümkün değilse de ondan ibaretmiş gibi göstermek de doğru değildir.
Üçüncü sebep; Hz, Halid (ra) ordu masraflarında pek fazla israf yolunu tutmuştu. Ordu erkânına bol para dağıtması diğer mücahitlere kötü örnek oluyordu. Bu hususta şairler mübalağalı şiirler bile yazmıştı. Es'as bin Kays'a bir defasında on bin dinar bahşiş vermişti.
Olay Halife Hz. Ömer (ra)'ya intikal etti. Hz. Ömer, Hz. Ebu Ubeyde bin Cerrâh ile haber gönderdi. "Bu kadar bol parayı Müslümanların malından yani ordu tahsisatından verdi ise Müslümanlara hıyanet etmiştir. Kendi kişisel payından, kendi cebinden vermiş ise israf etmiştir. İkisi de caiz değildir" Halife Hz. Ömer, Hz. Halid'i azlettikten sonra hilâfet merkezine çağırıp, sorguya çekti. Bol para harcadığından bahsetti. Hz. Halid, Ganimetten eline geçen hissesinin hesabını verdi. Hesabı temiz vermişti. Hz. Ömer Hz. Halid'i iltifat ve ikramla karşıladı. Gönlünü aldı. Yazdığı ve her tarafa gönderdiği fermanlarda; Hz. Halid'in, kusur veya herhangi bir kabahatinden dolayı azledilmediğini, ancak bütün Müslümanların zihinlerinin aydınlanması için, yani bu kadar İslâm fütuhatının yalnız Hz. Halid'in kolunun kuvvetiyle meydana gelmediğini herkesin bilmesi için azlettiğini bildirdi.
Hz. Ömer, Halid'i idari görevlere getirdi. Bir yıl kadar valilik yaptı sonra istifa etti [Müstedrek]
Hz. Halid (ra) cihad duygusu ile şehitlik arzusu ile dopdolu bir mümindi. Cihad meydanları onun için Allah'a en yakın meydanlardı. Kendisi şöyle der: "Ben harp meydanında mücahede ve mücadeleden aldığım zevki, hiçbir zaman zifaf gecesinin keyfinden alamam"
"Sizin dünyayı sevdiğiniz kadar ahireti seven bir ordu ile üzerinize geliyorum"
En büyük arzusu cihad meydanlarında şehid düşmekti. İran üzerine yürürken, İranlılara şu haberi gönderdi: "Sizin dünyayı sevdiğiniz kadar Ahireti seven bir ordu ile üzerinize geliyorum."

Hem mücahid hem ilim erbabı

Hz. Halid savaşçı olduğu kadar şahsi fazilet ve ilim konusunda da üstündü. Fırsat buldukça Hz. Peygamber'in sohbetlerinden istifade etmiş, Medine'de onun etrafında bulunan ilim ve irfan ashabı arasında Hz. Halid'in bulunduğu zikredilmiştir. Hz. Halid'in Buhârî, Müslîm ve diğer hadis kitaplarında Hz. Peygamberden on sekiz hadis rivayet etmiştir. [İbn Hacer]

Allah Resulü, Halid'i övmüştür

Resulullah, Halid'in şecâat ve cesaretini muhtelif zamanlarda muhtelif yerlerde methetmişti. Mekke fethinden sonra Müslümanlar, her tarafa toplanıp Mekke'ye girdikleri zaman Halid görününce, Hz. Peygamber Ebu Hureyre'ye: "Bu gelen kimdir?" diye sormuştu. Ebu Hureyre: "Halid bin Velid'dir" demiş. Bunun üzerine Hz. Peygamber: "Bu Allah'ın ne iyi bir kuludur" buyurmuştur. [Ahmed bin Hanbel]
Hz. Peygamber yine onun hakkında: "Halid Allah'ın Kılıcıdır" buyurmuştur. Yine, Halid hakkında: "Halid bin Velid'e gelince, o her şeyini sizin için vermiştir, nesi var nesi yok harplerde Allah yolunda sarf etmiştir." [Ebu Davud]
Hz. Peygamber'in şahsına karşı da çok büyük hürmeti olan Hz. Halid, savaşlarında kazandığı muvaffakiyeti, Hz. Peygamberin sakalından bir kaç taneyi sarığının içinde taşımasına bağlamıştır [İbn Hacer]

Halid Bin Velid 'in Efendimize geldiği an

Posted by aliselami 0 yorum
Çağrı filminin unutulmaz sahnelerinden biri Hz.Halid ve Hz.Amr'ın Efendimiz (sav) gelerek müslamanlığı kabul kabul ettikleri an;





Halid Bin Velid’ in Müslüman oluşu

Posted by aliselami 0 yorum


 Halid b. Velid şöyle anlatıyor: Allah bana hayrı irade ettiği zaman kalbime İslâm’ı attı. Aklım başıma geldi: Dedim ki, bütün bu savaşlarda Muhammed’in karşısında çarpıştım. Hangi savaşa girmişsem neticede faydasız bir işin peşinde olduğumu idrak ettim. Ve Muhammed mutlaka galib gelecektir, kanaâti de bende yerleşmiştir. Hz. Peygamber Hudeybiye’ye geldiğinde müşriklerden oluşan bir süvari birliğiyle beraber çıktık. Gassan denilen yerde Rasûlullah ile karşı karşıya geldik. Onun karşısında durduk. Ona taarruz etmek istedim. O, ashabına öğle namazını kıldırıyordu. Onlara hücum etmek istedik. Fakat kalbimize bu azim de gelmedi. Bu da hayırlı oldu. Peygamber bizim niyetimizi anlamış olacak ki ashabına ikindi namazını korku namazı olarak kıldırmıştı. Bu da bizim kalbimize ayrı bir etki yaptı. Ve dedim ki:

‘Herhalde Allah tarafından taarruz etmemize izin verilmedi’. O bizim yanımızdan uzaklaşarak üzerinde bulunduğumuz yolun sağ tarafına yöneldi. Kureyşlilerle Hudeybiye’de barış yapıp Kureyşliler de onu Kâbe’yi ziyaret etmekten menedince kendi kendime dedim ki,

“O halde ne kaldı Nereye gideyim Necaşi’ye mi gideyim Muhammed’e tabi olmuş arkadaşları onun yanında emin bir şekilde yayılıyorlardı. Herakl’e mi gideyim Dinimden çıkıp hristiyanlık veya yahudiliğe girmek durumunda kalırım. Arap olmayan bir milletin içinde duracağım, benimle beraber kalan aile efradımla evimde yaşayacağım”. Ben bu halde iken Hz. Peygamber hükme bağlanan umre için Mekke’ye geldi. Ben Mekke’den ayrıldım. Onun Mekke’ye girişini görmedim. Kardeşim Velid b. Velid onunla beraberdi. O da hükme bağlanan umreye gelmişti. Beni aramış, bulamayınca bana bir mektub bırakmıştı. Mektubta şöyle yazıyordu:

“Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla!

Bundan sonra, senin aklın olduğu halde İslâm’ı bir türlü anlamayışına hayret ediyorum. Bundan daha hayret verici bir şey görmedim. İslâm gibi bir dini senin gibi bir insan nasıl tanımaz. Allah’ın Rasûlü seni benden sordu:

“Halid nerede ” dedi. Ben de dedim ki:

“Allah onu getirir!” Hz. Peygamber bana dedi ki:

“Halid gibi bir insan nasıl İslâm’ı tanımaz Eğer bu çalışmasını, cihadını müslümanlarla beraber yapsaydı onun için daha hayırlı olurdu. Elbette onu başkasına takdim ederdik”. Ey kardeşim, öyleyse kaybettiğin şeyleri bâri bundan sonra kazanmaya gayret et”.

Halid diyor ki: “Kardeşimin mektubu elime geçtiği zaman Medine’ye gitmek için daha süratli davrandım ve İslâm’a olan rağbetim arttı. Rasûlullah’ın beni sorması hoşuma gitti. Rüyamda sanki dar ve kıtlık içinde olan bir memlekette idim. Orayı bırakır, yemyeşil ve geniş bir memlekete gittim. Medine’ye vardığımda dedim ki bunu Ebubekir’e sorayım. Ebubekir bana,

“Senin o çıkışın Allah’ın seni İslâm’a hidayet etmesidir. O sıkıntı ise şirktir”. Halid der ki:

“Hz. Peygamber’e gitmek kararını artık tamamen verdiğimde, benimle beraber arkadaş olarak peygambere kim gelecektir diye sordum. Saffan bin Ümeyye ile bir araya geldik. Ona:

‘Ey Eba Vehb! Bizim durumumuzu görmez misin Biz dişler gibiyiz, yani azız. Muhammed hem Araplara hem de Acemlere galib geldi. Eğer Muhammed’e gitsek de ona tabi olsak ne güzel olurdu Çünkü Muhammed’in şerefi bizim şerefimizdir’ dedim. O bu fikre şiddetle karşı çıkarak dedi ki:

‘Eğer benden başka bir kişi kalmasa dâhi ben Muhammed’e ebediyyen tâbi olmam!’ Böylece ondan ayrıldım. Kendi kendime dedim ki, bunun babası ve kardeşi Bedir’de öldürüldüğü için kin besliyor. İkrime b. Cehl’e rastladım. Ona da Saffan’a söylediklerimi dedim. O da Saffan’ın dediği gibi dedi. Ona dedim ki:

‘O halde benim böyle bir şeyi yapacağımı kimseye söyleme!’ ‘Söylemem’ dedi. Evime vardım, bineğimin hazırlanmasını emrettim. Bineğimle çıkınca Osman b. Talha’ya rastladım. İçimden dedim ki,

“Bu benim dostumdur, umduğumu ona söylesem olmaz mı acaba ” Sonra onun da atalarının öldürüldüğü hatırıma geldi. Söylemek istemedim. Sonra dedim ki:

“Bana ne olacaktır ki! Ben şu saatte çıkıp gidiyorum”. Ve ona durumun vardığı noktayı açtım:

“Biz deliğe tıkanmış bir tilki mesabesindeyiz. Eğer o deliğe bir kova su boşaltılırsa çıkacaktır”. Ve ona daha önceki arkadaşlara söylediklerimin benzerlerini söyledim. O süratle, tereddüd etmeksizin bana katıldı. Ona dedim ki:

“Ben bugün erken çıkıp gitmek istiyorum. Benim bineğim de Fecci Menahe denilen yerdedir”. Hz. Halid der ki:

“Benimle Osman b. Talha, Ye’cüc denilen yerde buluşmak üzere sözleştik. Eğer ben ondan önce gidersem onu bekleyecektim. O da benden önce giderse beni bekleyecekti. Biz sabahın erken saatlerinde yola koyulduk. Ye’cüc’de sabah olmadan önce birleştik. Böylece El Hide denilen yere varıncaya kadar gittik. Orada Amr b. As’ı gördük. Amr:

“Size merhabalar olsun” dedi. Biz de

“Sana da merhabalar olsun” dedik. Amr:

“Nereye gidiyorsunuz ” deyince,

“Peki sen nereye gidiyorsun Seni Mekke’den çıkaran şey nedir ”dedik. O:

“Sizi çıkartan nedir ” diye sordu. Dedik ki:

“Biz İslâm’a girecegiz, Muhammed’e tabi olacağız”. Amr da:

“İşte beni de buraya getiren budur” dedi. Böylece arkadaş olarak biz Medine’ye vardık. Zer Harra denilen yerde develerimizi çöktürdük, bağladık. Hz. Peygamber’e haberimiz ulaştı. Bizim gelişimiz onu gayet sevindirmişti. Ben elbisemin elverişli olanını giydim. Sonra Hz. Peygamber’e doğru gittik. Kardeşim beni karşıladı ve

“Süratle davran, acele et. Çünkü Allah’ın Rasûlü senin gelişini haber almış, bundan da sevinmiştir. O sizi beklemektedir” dedi. Süratle geldik. Hz. Peygamber’i gördüğümde yanına varıncaya kadar benim yüzüme tebessüm etti. Peygamberlik selâmıyla onu selâmladım. O da, güzel bir yüzle benim selâmımın karşılığını verdi. Dedim ki: “Ben şahidlik ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur. Yine şahidlik ederim ki sen Allah’ın Rasûlü’sün”. Bunun üzerine Hz. Peygamber

“gel” dedi, sonra da buyurdular:

“Hamd o Allah’a olsun ki sana hidayet etti. Ben daha önce de senin akıllı olduğunu biliyordum. Aklının seni hayra yönelteceğini umuyordum”. Ben:

“Ey Allah’ın Rasûlü! O harp sahalarında hakkı inkâr etmek maksadıyla sana karşı savaştığımı gördün. Benim için Allah’a dua et. Benim günahlarımı bağışlasın”. Hz. Peygamber:

‘İslâm, daha öncekini siler, süpürür’ dedi. Dedim ki:

‘Ey Allah’ın Rasûlü! Bunun için senden teminat isterim’. O dedi ki:

‘Ey Allah’ım! Halid b. Velid nerede Allah’ın dininden insanları uzaklaştırmak, menetmek için süratle yürümüş ise hepsini onun için affet!’

Sonra Osman ve Amr, Rasûlullah’a geldiler. Allah’ın Peygamberine biat ettiler. Halid diyor ki:

“Bizim peygambere gelmemiz hicretin sekizinci senesinde ve Safer ayında idi. Andolsun Hz. Peygamber ben iman ettikten sonra baş gösteren önemli bir meselede kimseyi bana tercih etmezdi”[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Vakidi (Halid’den); Bidaye, IV/328 (İbn Asakir de benzer şekilde rivayet etmiştir). Kenzü’l-Ummal VII/30.

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/145-147.

Hazret-i Halid bin Velid’in rahiple münazarası

Posted by aliselami 0 yorum


Peygamber Efendimiz s.a.v. Tebük seferinden dönerlerken yolda Ashâb-ı Kirâm ile beraber bir yerde konakladılar. Hz. Hâlid bin Velid bir hacet için bir yere gitmişti. Dönüp geldiğinde Peygamber Efendimiz s.a.v. ordusuyla oradan ayrılmıştı. Hz. Hâlid onları ararken yolunu kaybetti, etrafı daha iyi görebilmek için yüksek bir dağın başına çıktı. Baktı ki dağın ardında çok büyük bir kalabalık toplanmış, ortalarında bir minber var. Hz. Hâlid r.a. aşağı inip onlardan kim olduklarını, ne için toplandıklarını sordu.

“Bu dağın mağarasında bir rahip yaşar. Senede bir gün çıkıp bizlere vaaz eder, sonra yine mağarasına girer. Bizler bir sene onun dediğine göre amel ederiz. Bugün çıkıp vaaz edeceği gündür, onun için toplandık.” dediler.

Rahip gelip minbere çıktı ve dedi ki:
“Bugün size vaaz etmeyeceğim! Çünkü içinizde Muhammed ümmetinden biri var! Ey kişi, biz senin kim olduğunu bilmeyiz ancak Tanrı bilir. Muhammed'i seversen ayağa kalk, seni göreyim!” dedi.

Hz. Hâlid r.a. “Bin canım olsa hepsi din yoluna ve Muhammed s.a.v. uğruna fedâ olsun!” deyip oturduğu yerden ayağa kalktı.

Ahâli üzerine hücum edince, rahip:
“Yerinize oturun, incitmeyin!” dedikten sonra:
“Sen Peygamber'in ulu ashâbından mısın? İlimden ne bilirsin?” diye sordu.
Hâlid dedi ki:
“Bana yetecek kadar bilirim.”

“Sana birkaç şey sorayım da cevap ver. Peygamberiniz dermiş ki Hak Teâlâ cennette ne yarattıysa onun benzerini dünyada da yaratmıştır. Ben buna inanmam. Cennette bir ağaç, vardır, ona Tûbâ derler; onun kökü havadadır. Cennette onun dallarının ulaşmadığı hiçbir yer yoktur, bunun dünyadaki benzeri nedir?”

“Onun benzeri güneştir; kendisi göktedir, gök ortasına geldiğinde bütün dağlara, ovalara, evlere, her yere ışığı ulaşır.”

“Güzel cevap verdin! Peygamberiniz cennette dört ırmak var; biri şarap, biri bal, biri süt, biri su; bunların hepsi de bir yerden çıkar, birbirine karışmadan akarlar dermiş. Bunun dünyadaki benzeri nedir?”

“Görmez misin Hak Teâlâ insanın bedeninde bir karış yerde dört türlü değişik su yaratmıştır; birbirine karışmadan çıkarlar. Onların biri kulak suyudur; acıdır, biri göz suyudur; tuzludur, biri burun suyudur kokar, biri ağız suyudur; tatlıdır.”

“Güzel cevap verdin. Yine sizin peygamberiniz dermiş ki cennette bir taht vardır, ne zaman bir veli ona çıkmak istese o alçalır, bindiğinde yine kalkar. Dünyada bunun benzeri nedir?”

“Onun benzeri devedir. Görmez misin deve bu kadar büyük olduğu halde küçük bir çocuk yularına yapışıp başını aşağı çekince çöker, üzerine binip yuları yukarı çekince kalkar.”

“Doğru cevap verdin! Peygamberiniz cennette yemek içmek var, küçük ve büyük abdest etmek yok demiş. Peki, bunun mislini söyleyebilir misin?”

“Ana rahmindeki çocuktur. Ana rahminde o canlıdır, beslenir, ama küçük ve büyük abdest yapmaz, yapsa anası helâk olur.”

Rahip bu cevabı da beğenip bir sual daha soracak oldu ama Hz. Halid;
“İnsaf eyle!” dedi, “Sen benden bu kadar mesele sordun, izin ver, bir mesele de ben sorayım! Cennetin anahtarı nedir, haber ver?” dedi.

"Îsâ aleyhisselâma imân etmektir."

“İsâ'nın Rabbi hakkı için sözün doğrusunu söyle!” diye ant verince, Rahip topluluğa dönüp dedi ki:

“Ey cemaat, biz bu kişiye ant verdiğimiz zaman bizden korkuyordu, yine de andına sâdık kaldı. Şimdi bu da bize ant verdi; bizden sözün doğrusunu istiyor, bizim bundan korkumuz da yoktur.”

"Şimdi mürüvvete yakışan bu zâta doğru cevap vermektir. Şimdi sizlerin de bana uymanızı istiyorum. Ey cemâat, bir yalandan bir gerçek söz evlâdır. Bizim kitaplarımızda yazan şudur ki, Cennetin anahtarı “La ilâhe illallâh Muhammedün Resûlüllah”tır. Yâni dünyâda her kim Kelime-i şehadet söylerse Cennete girer. Ey cemâat, siz şâhit olun, ben Muhammed dinine iman getirdim: Eşhedü enlâ ilâhe illallâh ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlühû.”

O kavim bunu işitince hepsi îmâna geldi. O râhip, Hâlid bin Velid ile birlikte Peygamber Efendimiz'in s.a.v. huzuruna geldi, ona hizmet etmek şerefine erdi.

Abdullah Aymaz 'ın kaleminden Halid bin Velid (ra)

Posted by aliselami 12 Aralık 2012 Çarşamba 0 yorum

Humus'a doğru Şam'dan yola çıkıyoruz. Perde mânasına gelen Ğutâ mevkiinden geçiyoruz. Burası için de bizim Urfa için söylediklerimize benzer menkıbeler anlatılıyor: Hz. İbrahim burada Berze'de doğmuş. Kâsiyun dağında saklanmış, Ğutâ'da ateşe atılmış... Şimdi buralar sanayi ve yerleşim yerleri... Güzel villalar görünüyor...
Humus'ta doğrudan Hâlid bin Velid Câmii'ne gittik. Sultan II. Abdülhamit tarafından son hâle getirilen cami ve türbeden arkadaşlarımız mâneviyat yoğunluğu hissettiklerini ifade ettiler. Türbede "Allah'ın müşriklere karşı sıyrılıp çektiği kılınç, Halid bin Velid" yazısı var. Ayrıca cami avlusundaki mermer bir levha üzerinde Hz. Hâlid'in son döneminde söylediği şu meâldeki sözleri yazılı: "Cesedimde bir karış yara almadık yer kalmadı. Çok savaşlar gördüm. Ama şimdi burnumun üzerinde yatağımda ölüyorum!" Evet o koca yiğit, o Allah'ın kahraman kılıcı savaş meydanlarında şehit olmak istiyordu. Ama, belki de Cenab-ı Hak, o mübarek kılıcının savaş meydanlarında kırılmasını istemiyordu... Gerçek hikmetini sadece O bilir. Geçen Ramazan Bayramı'nda Suriye Devlet Başkanı Beşşar, namazını burada, Humus'taki bu camide kıldı ve Halid bin Velid'in sandukasının üzerindeki örtüyü kendi elleriyle değiştirdi. Mâlum Beşşar'ın eşi Sünnî ve Humuslu... Şu andaki Başbakan da eşinin dayısı...


Humus'tan Şam'a dönerken Mâlule'ye uğruyoruz. Mâlule, Şam'a 54 km mesafede bir şehir. Hz. İsa ve annesi Hz. Meryem'in sığınıp 16 sene yaşadığı yer olarak söyleniyor. Gerçekten "Meryem'in oğlunu ve annesini birer ibret vesilesi kıldık ve onları pınarları akan ve yerleşmeye elverişli yüksekçe bir yere yerleştirdik." (Müminûn Sûresi, 23/50) âyeti de buna işaret etmektedir. Burada İncil'in orijinal dili olan Aramice konuşuluyor. Yani hâlen Aramice konuşulan tek yer. Burada 12 kilise var. Ben iki câmi gördüm. Çarşı içindekinde bulunan camide öğle namazımızı kılmak nasip oldu. O yüksek yere çıktık... Menkıbeye göre, arkalarından takip etmişler fakat dağ yarılmış ve yılankavî ince ve derin bir yol açılmış... Bu heybetli yoldan bir müddet biz de yürüdük. Onlar daha sonra yolun sonunda tepeye ulaşmışlar. Azize Takla'nın mezarının bulunduğu bölümde saklanmışlar. Orada bir pınar da var. Su akıyor. Ecnebî turistler şifalı su diye içiyorlar. Aslında Azize Takla, Konya'nın müşrik kralının kızı iken Hz. İsa'ya iman etmiş. Babası öldürtmesin diye tâ buralara kaçmış ve Hz. İsa ile annesinin sığındığı bu yere sığınmış.

Rivayete göre Hz. İsa (as) ve annesi önce Şam'ın Rabve (Kur'an'da da yüksek yer mânasına bu kelime ile geçiyor) isimli mevkiine sığınmışlar. Orada deşifre olunca, buraya Malûle'nin yüksek tepesine gelmişler.

Rabve mevkiinin dedemle de bir alâkası var. Birinci Dünya Savaşı'nda dedem Abdullah Çavuş, İngilizlere karşı Filistin'de, büyük kardeşi Ali amcamız Çanakkale'de, küçük kardeşi Râsih amcamız da İngilizlere karşı Kanal Savaşı'nda savaşmış... Hicaz Demiryolu Şam'dan geçiyor... Şam'dan geçerken İngilizler, Rabve'de Berede nehrinin kenarında dar bir geçitte pusu kurmuşlar. Bomba ve dinamitle treni ve rayları parçalarken çapraz ateşe tutmuşlar. Askerin maaşı ve diğer ödemeler için tahsis edilen Osmanlı altınlarını taşıyan trenden altınlar etrafa saçılmış. O hemgâmede dedem de oradaymış. Büyük bir bozgun olmuş. Gerisin geriye Halep'e doğru giden trenin bir vagonuna binip Halep'e kadar gelmiş. Daha sonra Kurtuluş Savaşı'na iştirak etmiş. İzmir'e giren ilk gazilerden olmuş... Orada, bu hazin geçmişi hatırlayıp hayalen seyretmek de doğrusu insana hüzün veriyor...

http://www.zaman.com.tr/halid-bin-velid-ra/846796.html

Halid bin Velid'in son sözü

Posted by aliselami 11 Aralık 2012 Salı 0 yorum

Hz. Halid bin Velid’in son anları: Hz. Halid bin Velid, 21 (m. 642) yılında Humus’ta hastalandı. Yanında silah arkadaşları vardı. Vefât edeceği sırada kılıcını istedi. Kabzasını tutarak şefkatle okşadı.Sonra: “Nice kılıçlar elimde parçalandı. İşte bu benim ölümümü görecek olan son kılıcımdır. Beni en çok üzen, hayatı hep savaş meydanlarında geçip, yatak yüzü görmemiş olan bu Halid’in yatakta ölmesidir.




Resûlullah’ın hiçbir Eshâbı, rahat yatağında ölmedi. Ya savaş meydanlarında veya uzak beldelerde Din-i İslâmı yayarken garib olarak şehid oldu. Ah... Halid!... Şehid olamıyan Halid! Harb, benim etimi çiğneyemedi. Şehidlik mertebesi hariç elde etmediğim makam kalmadı. Vücûdumda bir karış yer yoktur ki, ya kılıç yarası, ya bir ok yarası veya bir mızrak yarası olmasın.Ömrü, Din-i İslâmı yaymak için savaşlarda at koşturan kimsenin sonu, böyle yatak üzerinde mi olacak? Ölümü, harb mO gece Muhacirlerden kurulu akıncı birliğinde baskın yapmak için sabahı zor etmiştik. Ah... Yermük harbi... Üç bin yiğitle, yüzbin küffara karşı zafer kazandığımız Mûte’yi bile unutturdun!..Meydanında, atımın üzerinde, düşmana Allah için kılıç sallarken şehid olarak beklerdim.” dedi. Sonra Yermük savaşını hatırlayarak: “Ah... Yermük günü... İnsan kanlarının vadide sel gibi aktığı Yermük!... Şiddetli bir kırağının olduğu gece, gökten boşanan yağmura karşı kalkanımın altında gecelediğimi unutamıyorum. Ey yakınlarım! Cihada sarılın. Bu topraklar ancak Cihad etmekle korunabilir. Yermûk, Rumlarla yaptığımız ilk büyük muharebedir. Bundan sonra, daha nice savaşlar birbirini takip edecektir. Sakın gaflete düşmeyin!... Şimdi, kendimi at kişnemeleri arasında, Allah Allah nidalarıyla insanlara dar gelen Yermûk Vâdisi'’de hissediyorum. Vallahi Rabbimden beni her gazâda diriltmesini ve o savaşın hakkını vermeyi isterim..."”dedi. Sonra “Vasiyetimi bildiriyorum, beni ayağa kaldırın..."deyince ayağa kaldırdılar. "Beni bırakınız, şimdiye kadar hep taşıdığım kılıcım artık beni taşısın” diyerek kılıcına dayandı: “Ölümü, savaştaymışım gibi ayakta karşılayacağım. Öldüğüm zaman atımı muharebede tehlikelere dalabilen bir yiğide veriniz. Atım ve kılıcımdan başka bir şeye sahip olmadan öleceğim. Mezarımı, bu kılıcımla kazınız. Kahramanlar kılıç şakırtısından zevk alır”, dedi ve yatağına düşüp kelime-i şehâdet getirerek vefât etti.






Gök Yüzünün Yıldızları: Halid Bin Velid

Posted by aliselami 0 yorum

Onlar hakkında o kadar çok söylenecek şey var ki, hangisinden başlasak acaba? Efendimizin “ONLARIN HER BİRİ GÖK YÜZÜNDEKİ YILDIZLARDIR” dediği sahabe-i kiram, yüce dinimizin bize kadar ulaşmasındaki en temel şahsiyetlerdir. Efendimiz onların desteği ve inancıyla İslamiyeti yeryüzüne hakim kılmış, onlarla yaymıştır. Yine Efendimiz hakkındaki bir çok söz ve olay ve özelliği onlarla sayesinde öğreniyoruz. Bu serimizde işte bu GÖKYÜZÜ YILDIZLARINA yer vereceğiz ve başlangıcı da ALLAH’IN KILICI ünvanını taşıyan Halid Bin Velid (r.a) ile yapacağız:
HALİD BİN VELİD
Hz. Peygamberin, hakkında “ne güzel kul” diye buyurduğu sahabî.
Nesebî, Hâlid b. Velid b.Muğire b. Abdillah b. Amr b. Mahzum. Annesinin ismi Lübâbe olur. Hz Meymune’nin yakın akrabasıdır. Hz. Hâfid’in lakabı Seyfullah (Allah’ın Kılıcı)’dır. Hz. Peygamber (s.a.s.) Mute savaşındaki başarısından ötürü onu Allah’ın kılıcı diye övmüştür. Künyesi Ebû Süleyman’dır. Yedinci hicrî yılında müslüman oldu (İbn Hacer, el-İsâbe, I, 413)
Hz. Hâlid (r.a.)’ın doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Mekke’nin şerefli ve itibarlı ailelerinden biri olan mahzum oğullarındandır. Ordu komutanlığı Hz. Hâlid’in ailesinin bir imtiyazıydı. Uhud savaşında ve Hudeybiye sulhu esnasında Hâlid b. Velid, Kureyş ordusunun komutânlarından birisiydi.
Hudeybiye anlaşmasından sonra Hz. Peygamber umre için Mekke’ye gidince Hâlid’in daha önce müslüman olan kardeşi Velid’e Hâlid’i sordu. Hz. Peygamber Halid gibi bir insanın müşriklerin içinde kalmasının şaşılacak bir durum olduğunu belirtti. Velid kardeşi Halid’e Peygamber (s.a.s)’in bu iltifatını bildiren bir mektup gönderdi. Bunun üzerine Hz. Halid müslüman olmak için Mekke’den yola çıkınca, yolda Amr b. el-Âs ile karşılaştı ve beraberce Mekke’den Medine’ye gelip müslüman oldular. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 158.
Hz. Hâlid hicrî sekizinci yılda yapılan Mute savaşına bir nefer olarak katıldı. Ordu komutanlarının sırayla şehîd olması üzerine Ashab istişâre ederek komutayı Hz. Hâlid’e vermiş. Hz. Peygamber Medine’de olup bitenleri haber verip komutanların şehid düşmesini anlattıktan sonra komutayı Allah’ın kılıçlarından birinin aldığını söylemiştir.
Bu olaydan sonra Hz. Hâlid Seyfullah (Allah’ın Kılıcı) diye anıldı. Halid (r.a.) komutasına aldığı orduyu kalabalık düşman karşısında bozguna uğratmandan Medine’ye getirmeyi başardı (İbn Hacer, el-İsâbe, I, 413).
Hz. Hâlid, Mekke fethinde süvarilerin komutanı idi. Ordunun sağ kanadını kontrol ediyordu. (Müslim, Sahih, II,103). Mekke fethinde müslümanlara karşı çıkan küçük gruplarla Hz. Hâlid çarpışmıştır.
Huneyn savaşında Hâlid büyük cesaret ve yararlılık göstermiştir. Hatta bu savaşta yaralanınca Hz. Peygamber ziyaretine geldi, dua etti. Hâlid şifa.buldu (İsdü’l-Gâbe, II, 103).
Mekke fethinden sonra Hz. Peygamber Nahle’deki Uzza putunu kırmaya Halid b. Velid’i gönderdi. Hâlid Uzza putunu kırıp geri döndü.
Taif kuşatmasına katıldı. Hz. Peygamber (s.a.s.) Dumetu’l-Cendel’in hristiyan emiri Ukeydir’in üzerine Halid’i gönderdi. Hz. Halid Ukeydir’i yaban sığırı avlarken yakaladı ve esir aldı; teslim olmayan kardeşini öldürdü. Diğer kardeşi ve Ukeydir’i esir alarak ganimetlerle birlikte Hz. Peygamber’e getirdi.
Hicrî onuncu yılda Necrân’a Hârisoğullarım İslâm’a davet etmek için gönderildi. Onları üç gün müddetle İslâm’a davet etti. Necrânlılar müslüman oldular.
Hz. Ebû Bekir Hâlife olunca Hz. Hâlid’i komutan olarak yalancı Peygamberlerin üzerine gönderdi. Yalancı Peygamber Tulayh b. Huvaylid’i Buzaha’da mağlup etti sonra Temimoğulları üzerine yöneldi ve Mâlik b. Nuveyra’nın komutasındakilerle karşılaştı. Mâlik’i silah bırakmasına rağmen esir etti ve öldürdü. Hz. Ömer, Hâlid’i bu olayda hatalı davrandığı gerekçesiyle kınamıştır.
Daha sonra Museylemetu’l-Kezzâb’a karşı sefere çıktı ve onu Yemâme sınırında Akraba denilen yerde mağlub etti ve öldürttü.
Yalancı Peygamberlerle olan mücadelesinden sonra zekat vermeyen kabileler üzerine gönderildi. Onları da sindirdi. Daha sonra Hicrî oniki yılında Irak’a İranlılara karşı gönderildi. İki ay zarfında Iran Sâsânî, ordularını bozguna uğratarak Hire’yi zabtetti ve Fırat çevresini hâkimiyeti altına aldı.
Suriye sınırında Bizanslıların ordu hazırladıkları haberi gelince hilâfet merkezinden Hz. Hâlid’e Irak bölgesinin komutanlığını Müsenna’ya bırakarak Şam’a gitmesi emri verildi. Hicrî onüçüncü yılda Bizanslıları Acnadeyn’de mağlup ederek Şam’a doğru püskürttü. Hz. Hâlid şehri muhasara etti ve hicrî ondördüncü yılın receb ayında Şam (Dımaşk) şehrini zabtetti. Daha sonar Humus’u fethetti. Yermuk savaşında Bizanslıları bozguna uğrattı. Kudüs’ü kuşattı ve teslim aldı. Bütün Suriye mıntıkası müslümanların eline geçti.
Hicretin 17. yılında Hz. Ömer, Hâlid b. Velid’i komutanlıktan indirdi. Hz. Hâlid’in komutanlıktan ahmşının sebepleri ve azledildiği yıl tarihçiler arasında ihtilaflıdır. Genel kanaate göre, Hz. Ömer, hilâfet merkezine döndükten sonra Hâfid’i azletti. Ama bu rivayet gerçeği yansıtmamaktadır. Hz. Ömer hilafetinin beşinci senesi, yani hicretin 17. senesinde Hz. Hâlid’i azletmiştir.
Komutanlıktan alınışı ile ilgili olarak bir çok sebepler ileri sürülmektedir. Bu sebepleri şöyle sıralayabiliriz: Hz. Hâlid bir çok insana kumanda ediyordu. Ancak sert mizaçlı olup sert muamele ediyordu. Kimsenin sözünü dinlemiyor, kendi fikrinden başkasına kıymet vermiyordu. Hatta birçok işlerde hilâfet merkezinin görüşlerine de müracaat etmiyordu.
Irak topraklarını İslâm topraklarına dönüştürdükten sonra Halife Hz. Ebû Bekir (r.a.)’in emrinin hilâfına hacca gitmiş ve bu duruma Hz. Ebû Bekir çok üzülmüştü. Kendi başına buyruk bir tavrın içinde hareket ediyordu. Bundan dolayı Hz. Ömer (r.a) zaman zaman Hz. Ebû Bekir Efendimize Hz. Hâlid’i komutanlıktan azletmesini istemişti. Hz. Ebû Bekir (r.a) daima şöyle cevaplandırmıştı: “O, Allah’ın kılıcıdır, bu kılıcı kınına sokmak doğru değildir.”
Hz. Ömer’in hilâfeti döneminde de Hz. Halid’in tutumunda bir değişiklik olmadı. Yine bildiği gibi devam etmekteydi. Ancak Hz. Ömer (r.a) Onu hemen azletmedi. Bir çok defalar kendisini uyardı, ve bu konuda mektuplar gönderdi. Hz. Ömer, Hz. Ebû Bekir (r.a) zamanındaki meseleleri de ona hatırlattı.
Komutanlıktan alınışının ikinci sebebi ise, müslümanların genelinde şöyle bir fikir oluştu, fetihlerin gerçekleştirilmesi Hz. Halid’in kabiliyet ve kahramanlığından kaynaklanmaktadır. Fetihlerin yegane sebebinin Hz. Halid olarak gösterilmesi elbette bir yanlışlıktı. Savaşların zaferlerle neticelenmesinde onun dehasını da gözardı etmek mümkün değilse de ondan ibaretmiş gibi göstermekte doğru değildir.
Üçüncü sebep; Hz, Halid (r.a) ordu masraflarında pek fazla israf yolunu tutmuştu. Ordu ekranına bol para dağıtması diğer mücahidlere kötü örnek oluyordu. Bu hususta şâirler mübalağalı şiirler bile yazmıştı. Eş’as b. Kays’a bir defasında onbin dinar bahşiş vermişti. Olay halife Hz. Ömer (r.a)’e intikal etti. Hz. Ömer Hz. Ebu Ubeyde b. el-Cerrâh ile haber gönderdi. “Bu kadar bol parayı müslümanların malından yani ordu tahsisatından verdi ise müslümanlara hıyanet etmiştir. Kendi kişisel payından, kendi cebinden vermiş ise israf etmiştir. İkisi de câiz değildir.” Halife Hz. Ömer, Hz. Hâlid’i azlettikten sonra hilâfet merkezine çağırıp, sorguya çekti. Bol para harcadığından bahsetti. Hz. Hâlid, Ganimetten eline geçen hissesinin hesabını verdi. Hesabı temiz vermişti. Hz. Ömer Hz. Hâlid’i iltifat ve ikramla karşıladı. Gönlünü aldı. Yazdığı ve her tarafa gönderdiği fermanlarda; Hz. Hâlid’in, kusur veya herhangi bir kabahatinden dolayı azledilmediğini, ancak bütün müslümanların zihinlerinin aydınlanması için, yani bu kadar İslâm futuhâtının yalnız Hz. Hâlid’in kolunun kuvvetiyle meydana gelmediğini herkesin bilmesi için azlettiğini bildirdi.
Hz. Ömer, Hâlid’i idari görevlere getirdi. Bir yil kadar valilik yaptı sonra istifa etti (Müstedrek, II, 297).
Hz. Hâlid (r.a) cihâd duygusu ile şehitlik arzusu ile dopdolu bir mü’mindi. Cihâd meydanları onun için Allah’a en yakın meydanlardı. Kendisi şöyle der: “Ben harp meydanında mücahede ve mücadeleden aldığım zevki, hiçbir zaman zifaf gecesinin keyfinden alamam” En büyük arzusu cihad meydanlarında şehid düşmekti. İran üzerine yürürken, İranlılara şu haberi gönderdi: “Sizin dünyayı sevdiğiniz kadar Âhireti seven bir ordu ile üzerinize geliyorum”.
Hz. Halid şirke ve küfre karşı çok şiddetli idi. Müslüman olduktan bir sene kadar sonra Uzza putunu yıkmak için gittiğinde Uzza’ya şiirle şöyle seslenir: “Ey Uzza bu geliş seni ta’zim için değil seni inkâr içindir. Çünkü ben gördüm ki Allah seni değersiz kılmıştır.” (İbn Esir, Üsdü’l-Gâbe, II, I10).
Hz. Hâlid savaşçı olduğu kadar şahsi fazilet ve ilim konusunda da üstündü. Fırsat buldukça Hz. Peygamber’in sohbetlerinden istifade etmiş, Medine’de onun etrafında bulunan ilim ve irfan ashabı arasında Hz. Hâlid’in bulunduğu zikredilmiştir. Üç-dört mesele ile ilgili fetva verdiği de rivayet edilir.
Hz. Hâlid’in Buhârî, Müslîm ve diğer hadis kitaplarında Hz. Peygamberden onsekiz hadis rivayet etmiştir. (İbn Hacer, el-İsâbe, I, 413).
Rasûlullah. Hâlid’in şecâat ve cesaretini muhtelif zamanlarda muhtelif yerlerde medhetmişti. Mekke fethinden sonra müslümanlar, her tarafa toplanıp Mekke’ye girdikleri zaman Hâlid görününce, Hz. Peygamber Ebû Hureyre’ye: “Bu gelen kimdir?” diye sormuştu. Ebû Hureyre: “Hâlid b. Velid’dir” demiş. Onun üzerine Hz. Peygamber: “Bu Allah’ın ne iyi bir kuludur” buyurmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 1360).
Hz. Peygamber yine onun hakkında “Hâlid Allah’ın Kılıcıdır” buyurmuştur. Yine Hâlid hakkında: “Hâlid b. Velid’e gelince, o herşeyini sizin için vermiştir, nesi var nesi yok harplerde Allah yolunda sarfetmiştir” (Ebû Dâvûd, Sünen, I, 163).
Hz. Hâlid gönderildiği seriyyelerde ve yaptığı muharebelerde Allah rızasını ve Allah’ın dinine davetini esas almıştır. Nitekim Yermuk savaşında Rumların komutanına savaş meydanında İslâmı tebliğ etmiş ve komutan Corc onun daveti ile müslüman olmuştur.
Hz. Peygamber’in şahsına karşı da çok büyük hürmeti olan Hz. Hâlid onun isminin mücerred anılmasından bile rahatsız olmuş; savaşlarında kazandığı muvaffakiyeti Hz. Peygamberin sakalından bir kaç taneyi sarığının içinde taşımasına bağlamıştır (İbn Hacer, el-İsabe, I, 413-415; İbnü’l-Esir, Üsdü’l-Ğâbe, II, 109-112).
Bekir SAĞLAM
Zübeyr TEKKEŞİN

Nihat Hatipoğlu - Büyük Komutan Hz. Halid ( Dosta Doğru )

Posted by aliselami 0 yorum
Nihat HATİPOĞLU hoca Büyük Komutan Hz. Halid bin Velid'i Dosta Doğru programında anlatıyor;



Halid Bin Velid Kimdir?

Posted by aliselami 0 yorum


c (Arapça: خالد بن الوليد)

Doğumu: 592
Ölümü: 642 Seyfullah (Allah'ın kılıcı) olarak da bilinen Arap komutan. Hudeybiye anlaşması sonrasında Müslümanlığı seçene kadar Kureyşlilerin saflarında sonrasında İslam devletinin emrinde savaşmıştır. Kureyşlilerin Uhud savaşında yenilmemelerinde kilit rol oynamış, emrindeki süvarilere yaptırdığı manevra ile Müslümanların yenilmesini sağlamıştır. Müslüman olduktan sonra Bizans ve Sasanilere karşı zaferler kazanmıştır. Bunların en dikkat çekeni Yermük nehri kıyısında Bizans ordusunu bozguna uğrattığı savaştır. Katıldığı yüzü aşkın savaşta yenilgiye uğramamıştır. Halid bin Velid savaş kaybetmemiş nadir komutanlardandır.Suriye ve İran'ı üç yıl gibi kısa bir süre içerisinde İslam devletine bağlamıştır. Fetihleri Anadolu'da Kahramanmaraş'a kadar uzanmıştır. 638 yılında Ömer tarafından ordu komutanlığından alınıp idari bir görev verilmiştir. Bir yıl sonra bu görevden istifa etmiştir. 642 yılında savaş meydanında ölmediğine üzülerek yatağında eceliyle can vermiştir.
Gençliği ve Kökeni
Halid bin Velid yaklaşık olarak 590 yılında dünyaya geldi. Annesi Lübabe ve babası ise Mahzum ailesinden Velid'dir. Ailesi (Mahzum kabilesi) askeri konularda uzmanlaşmış ve imtiyazlı bir Kureyş kabilesidir. Gençliğinde mızrak, yay ve kılıç kullanmayı ve süvariliği öğrendi. Kişisel silah tercihi kılıçtı.
Müslümanlık Öncesi Halid bin Velid Müslümanlığın ilk yıllarına denk gelen gençliğinde Kureyş saflarında ün salmış bir askerdi. Bedir savaşı'na katılmayan Halid Uhud Savaşı'nda ilk defa Müslümanlara karşı savaşmıştır. Bu savaşta emrindeki atlıları Müslümanların arkasına sarkabilecek bir biçimde konuşlandırmıştır. Buna karşılık Hz. Muhammed bin Abdullah (s.a.v) bu atlıların yolunu savunmaları için elli okçuyu görevlendirmiştir. Savaşın başında Müslümanların üstün gelmeleri ile okçular konumlarını terkedince, Halid bin Velid fırsatı değerlendirip Müslüman ordularını emrindeki süvariler ile arkadan sıkıştırmıştır. Bu hareketi ile Halid bin Velid savaşın seyrini değiştirmiş ve Müslümanları yenilgiye uğratmıştır. Bu savaştan sonra Hendek Savaşı'nda son kez Müslümanlara karşı savaşmıştır. Hudeybiye anlaşmasından sonra daha önceden Müslüman olan kardeşi Velid aracılığı ile Müslüman saflarına katılmıştır.
Hz.Muhammed (S.A.V) zamanı Halid bin Velid İslamın kılıcıdır, bükülmez bir bileği ve yara bere dolu bir vücudu vardı. Ok mızrak değmemiş yeri kalmamış ama şehit olamamıştır.Peygamber onun hakkında "Hâlid Allah'ın Kılıcıdır" buyurmuştur. Yine Hâlid hakkında: "Hâlid b. Velid'e gelince, o herşeyini sizin için vermiştir, nesi var nesi yok harplerde Allah yolunda sarfetmiştir." (Ebû Dâvûd, Sünen, I, 163).
Halid Bin Velid 590 - 642 
Göbek adı: Seyfullah (Allah'ın Kılıcı) Doğum yeri: Mekke Ölüm yeri: Humus Bağlılığı: Kureyş Kabilesi, İslam Devleti Hizmet yılları: 629-638 Savaşları/Çatışmaları: Uhud Savaşı, Yarmuk Savaşı, Humus Savaşı, Mute Savaşı(hendek savaşı) Sonraki işi: Valilik

Vikipedi